Kuzey kutbunun hep üstündesin, pusulam seni gösterir her zaman. Hey ya hey ya heya hey, o hey. Ağaçlar Kuleli Şatolara dönüşür.

8 Şubat 2016 Pazartesi

Dokuz gün/Gilly Macmillan


Dokuz gün romanından bahsetmek istiyorum biraz...

Kitap gerilim türü aynı zamanda bir uyarı niteliği taşıyor. Herşey bir anlık...bir var, bir yok.

Roman, ormanda başlıyor..

Oğlunuzla ormana gezintiye çıkıyorsunuz. Bir elinizde fotoğraf makinası var...doğayı fotoğraflamayı seviyorsunuz. 8 yaşındaki oğlunuz 'annecim, ben önden gidebilir miyim? parkta seni beklerim' diyor..Orman her zaman gittiğiniz orman..park 5 dakikalık bir mesafede..beraber gidelim deseniz de, çocuğunuz sizi dinlemiyor. Çocuk..,içi kıpır, kıpır..mecburen tamam diyorsunuz. O sırada telefonunuz çalıyor..kardeşiniz telefonda..onunla 5 dk. konuşuyorsunuz. Park yerine ulaştığınızda oğlunuz ortalıkta görünmüyor..saklanmıştır..öyle değil mi? Çocuklar annelerine şaka yapmayı sever..sesleniyorsunuz..ses yok. İçiniz huzursuz oluyor..tekrar sesleniyorsunuz 'annesini bırakıp, eve gitmiş olabilir miiiii'...'en sevdiğin ayıcığı kime versem acabaaaa'..ses yok..sessizlik! Oğlunuz kayıp..deli gibi ormanın içine koşturup aramaya başlıyorsunuz...polisler geliyor, arama çalışmaları..sonuç? - oğlunuz gözünüzün önünde kaçırılmış!
Kaybolan çocukları bulmak için ilk 1-3 saat çok önemliymiş...

Sonrası?...anne vicdan azabı çekiyor, baba kendini suçluyor..basın anneyi suçluyor..anne yılmıyor. Evlat bu...

iyi okumalar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder